Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi bugün toplandı. Açılış konuşmasını yapan Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, dünyada sağ popülist hareketlerin gerilemeye başladığını dile getirdi.
Enflasyondaki artışın önceki dönemlerden daha hızlı olduğunu dile getiren Özilhan, "Enflasyon kontrolden çıkıyor, öncelik bunu önlemek ve düşürmek. Ekonomik sorunlar sık sık değiştirilen düzenlemelerle düzeltilemez. Tam tersine sık sık yapılan değişiklikler ekonomiyi bozar" ifadelerini kullandı.
BloombergHT'nin aktardığına göre, Türkiye'nin risk priminin yükseldiğine dikkat çeken Özilhan'ın konuşmasının özeti şöyle:
- Enflasyon kontrolden çıkıyor, öncelik bunu önlemek ve düşürmek.
- Bu durum gelir adeletsizliğini daha da artıracak.
- İçerideki politikalarla risk primimiz yükseliyor.
- Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ile gündeme gelen gıda krizi Türkiye'yi de etkiledi.
- Savaşın uzamasını ithalata bağımlı ülkelerde gıdaya ulaşımı zorlaştırdı.
- Ülkenin yeni bir tarım politikasına ihtiyacı var.
- Ukrayna'nın işgali küresel terdarik zincirlerinin önemini gündeme getirdi.
- Küreselleşmenin yönü ülkelerin ekonomi politikalaını belirleyecek.
TÜSİAD Başkanı Orhan Turan izlenen politikalarlar ülkede gelirlerin erdiğini dikkat çekerek, "TÜFE üç haneye yükseliyor, fakirleşerek büyüyoruz" ifadelerini kullandı.
YENİ SULARDA BELİRSİZLİK..
Ne tarafa baksak her yerde belirsizlik, öngörülemezlik ve güven eksikliği görüyoruz. Bildiğimiz güvenli limanları terk etmiş durumdayız. Bu yeni sularda geçmişin tecrübesi yeterli olmayacak. Yeni koşullara uygun yeni çözümler bulmamız gerekiyor.
DÜNYA EKONOMİSİ YENİDEN ŞEKİLLENECEK
Senelerdir alışık olduğumuz düzen, lojistik yaklaşımlar, fiyat belirleme davranışları değişti. Arz zincirleri kırıldı, tedarik sorunları yaşanıyor. Soğuk savaş sonrası düzen bozuluyor. Ekonomik konular bir kez daha ulusal güvenlik önceliklerine tabi kılınır oldu. Bu gelişmeler sonucunda yeni bir soğuk savaş dönemine mi girilecek? Öyleyse, kendimizi nasıl konumlandıracağız? İki bloklu bir küreselleşme dönemine girilirse dünya ekonomisi yeniden şekillenecek. Tek kutuplu bir dünyada hızlı büyümüş bir Çin’in iki kutulu dünyada başarılı olup olmayacağını bilmiyoruz.
Piyasa fiyatlarıyla ölçtüğümüzde dünya ekonomisinin yüzde 60’a yakınını batı ekonomileri üretiyor. Gelecekte küreselleşmenin nasıl olacağı ülkelerin ekonomi politikası tercihlerini şekillendirecek. Hangi ticaret bloğu içinde yer alacağımız, neyi nasıl üreteceğimiz daha da önemli hâle gelecek. İklim krizi ile mücadele perspektifi de belirleyici olacak.
İkinci dünya savaşı sonrasının ekonomide yoğun devlet müdahalesi çöktükten sonra ibre piyasa mekanizmasına kaydı. Piyasa mekanizmasının üstünlüğü adeta sorgulama dışı tutulur olmuştu. Ancak bu modelde uygulamada aksaklıklarla karşılaşıldı. Önce 2008 krizi, sonra pandemi, şimdi de Ukrayna işgali devlet ve piyasa arasındaki dengenin yeniden düşünülmesi gerektiğini gösterdi.
Ülkemizde ise çok farklı bir süreçten geçiyoruz. Serbest piyasa modeli dememize rağmen son dönemde piyasa müdahaleleri çok yoğunlaştı. Modelle uyuşmayan uygulamaları belirsizliği artırdı ve öngörü güçlüğü ortaya çıktı. Devlet ve piyasa arasındaki denge gelir dağılımı açısından da büyük önem taşıyor.
Piyasa mekanizmasının çözemediği gelir adaletsizliği sorunu, dünyada sağ popülist dalganın yükselmesi, mülteci akını, yetersiz refah artışı, orta sınıfın erimesi gibi sorunlar da dünyanın önemli problemleri arasına girdi.
Enflasyonun yükselme eğilimine girmesi gelir adaletsizliğini daha da artıracak. Gelir dağılımının iyileştirilmesi için kapsamlı politikaya ihtiyaç var. Ekonomi politikalarını bunları dikkate almadan belirlemek olmaz.
Şimdi de bir gıda krizi ile karşı karşıyayız. Savaş gıda fiyatlarında şiddetli artışlara yol açtı. Savaşın uzaması ithalata bağlı ülkelerde gıda teminini zorlaştıracak.
Enflasyonun bütün ekonomik sorunların başı olması nedeniyle pek çok merkez bankası, enflasyon artışının önüne geçmek için sıkılaşma politikaları uyguluyor. ABD’nin faiz oranlarını artırması tüm diğer ülkeleri etkiliyor. Doların değer kazanması Türk lirasının değer kazanması anlamına geliyor. Dünyadaki fonların daha yüksek getiri sunan ülkelere kayması, Türkiye’nin finansman ihtiyacını zorlaştırıyor.
İçeride uyguladığımız iktisadi politikalarla beraber risk primi yükseliyor. Sıkı para politikaları ile gelişmiş ülkelerin yavaşlaması cari açık, enflasyon sorunlarımızı ağırlaştıracak. Ekonomi politikaları da bu gelişmelere uyumlu olmalı.
ENFLASYON ELEŞTİRİLERİ
Türk lirasındaki değer kaybının ve enflasyonun ulaştığı seviyelerde, faiz oranlarıyla enflasyon arasındaki makasın geldiği bu noktada istikrarlı bir ekonomiye nasıl geçileceği sorusu da cevap bekliyor.
Enflasyondaki artış, daha önceki enflasyonist dönemlerle karşılaştırılamayacak kadar hızlı. Bu süreç göreli fiyat yapısını bozuyor. Firmalar nasıl fiyatlama yapacaklarını bilemez hale geliyor. Tüketicilerin de fiyatlar konusunda algısı bozulmuş durumda. Enflasyon halkın satın alma gücünü eritiyor. Ücretlerin toplam gelir içindeki payı geriliyor.
Kendi hesabına çalışanların ve ücretlilerin gelirlerindeki gerilemenin nasıl düzeltileceği toplumsal barış açısından sorulması ve cevaplandırılması gereken diğer bir soru. Ekonomideki en büyük öncelik enflasyonun kontrolden çıkmasını önlemek ve ardından kalıcı bir düşüş sağlamak olmalı.
Aksi halde, Türkiye'nin geçmişinde olduğu gibi bir enflasyon sarmalına girmesi topluma çok yüksek bir bedel ödetir. Sorunları çözmek yerine bir süre için hafifletmek yönünde atılan adımlar geri teper. Ekonomik sorunlar sık sık değiştirilen düzenlemelerle çözülmez.
Tam tersine, sık sık değiştirilen düzenlemeler ve piyasanın işleyişine yapılan müdahaleler karar alma ufkunu daraltır ve ekonomiyi daha da bozar. Dengesizlikler tırmanmaya devam eder ve kontrol elden kaçarsa uzun yıllar büyük bedeller ödemeyi gerektiren bir sonuç kaçınılmaz olur.
Buna fırsat tanımadan, ekonomiyi istikrarlı ve sürdürülebilir bir raya oturtacak politikalar için uzmanların, teknisyenlerin, akademisyenlerin önerilerine kulak vermek gerekiyor.